Ekonomiyi mora boyamak mümkün
Mor Ekonomi bugün dünya literatüründe tartışılan ve toplumsal cinsiyet eşitlikçi bir ekonomik tasvir sunan bir kavram. Kavramı dünya literatürüne kazandıran İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Uluslararası Feminist İktisat Birliği Başkanı Prof. Dr. İpek İlkkaracan ile ‘bakım emeği’ ve ‘bakım ekonomisi’nin önemi üzerine konuştuk.
Prof. Dr. İlkkaracan, kadın istihdam oranının artması, ekonomiyi gelir yoksulluğuna karşı koruyan bir sigorta olduğuna dikkat çekiyor. İlkkaracan’a göre hem piyasa ekonomisi hem de ücretsiz bakım ekonomisi ile güçlü, dirençli ve dinamik bir ekonomi için, rollerin erkekler ve kadınlar arasında eşit paylaşıldığı, yeterlilikler ve olanakların eşit olduğu bir yapı gerekiyor.
Kadınları gözeten, eşitlikçi ekonomi politikaları neden gerekli ve nasıl uygulanabilir?
Toplumsal cinsiyet eşitliğini gözeten eşitlikçi ekonomi politikaları her şeyden önce ekonomik ve sosyal adalet için gerekli. Ama adaletin ötesinde, daha güçlü, dirençli ve dinamik bir ekonomi için gerekli.
Birincisinden başlayacak olursak: TÜİK’in resmi verilerine dayalı analizlere göre Türkiye’de kadınlar günde ortalama 4 saat 35 dakika hane içi ücretsiz bakım işlerine, 1 saat 16 dakikayı hane dışında ücretli çalışmaya ayırıyor. Yani kadınlar için toplam çalışma süresi günde ortalama 5 saat 51 dakika. Erkekler ise günde ortalama 53 dakika hane içi ücretsiz bakım işlerine, 4 saat 24 dakikayı hane dışında ücretli çalışmaya ayırıyor. Erkekler için toplam çalışma süresi günde ortalama 5 saat 17 dakika ile kadınlardan 34 dakika daha az. Yıllık olarak bu 206 saate denk düşüyor. Sonuçta, kadınlar toplamda yılda ortalama erkeklerden 206 saat daha fazla çalışıyor, ama ezici çoğunluğunun kendine ait bir geliri yok; aileye erkeğin getirdiği gelire ya da devletin sağladığı nakit transferlerine bağımlılar. Zira Türkiye’de istihdamda toplumsal cinsiyet uçurumu açısından 200’e yakın Dünya ülkesi arasında en alttan 20’nci sırada. 15-64 yaş arası nüfusta kadın istihdam oranı yüzde 32 iken erkeklerde yüzde 68. Türkiye’de esas çalışma yaşındaki kadınların üçte ikisine yakının kendine ait kişisel geliri yok (erkeklerde bu oran sadece yüzde 5); dörtte üçünün faaliyet geliri yok (erkeklerin sadece yüzde 10’u bu durumda). Mal-mülk-servet sahipliğindeki toplumsal cinsiyet uçurumuna dair elimizde veri yok ama gelirdeki uçurumundan daha da büyük olduğunu tahmin edebiliriz.
Sonuçta Türkiye’de kadınlar toplamda daha çok çalışmalarına rağmen, büyük çoğunluğu gelir ve mülk yoksunu. Toplumsal cinsiyet uçurumları Türkiye’deki ekonomik ve sosyal adaletsizliğin önemli bir belirleyeni. Bu unsur, eğitim ve sosyoekonomik statü gibi diğer unsurlarla kesişimsel. Örneğin kadınlar arasında eğitime göre istihdam (ve kendine gelirine sahip olma) oranları arasında büyük uçurumlar söz konusu. Üniversite mezunu kadınların istihdam oranı yüzde 60 civarındayken, lise ve ilköğretim mezunlarının istihdam oranı bunların yarısı kadar: yüzde 30.Prof. Dr. İpek İlkkaracan - İ.Ü. Öğretim Üyesi ve Uluslararası Feminist İktisat Birliği Başkanı
Daha çok çalışmaya rağmen kendisine ait bir gelirden ve mülkten yoksun olma durumu, bir adaletsizlik unsuru olmanın ötesinde, kadınların yoksulluk ve şiddete maruz kalma riskini de arttıran önemli bir etken. Veriler ve deneyimler, aile içi şiddet sarmalının önemli tetikleyicilerinden birinin kadının erkeğe ekonomik bağımlılığı olduğuna işaret ediyor. Özellikle daha düşük eğitimli, istihdam olanağı bulamayan kadınlar için şiddete dur demek daha zor. Aynı şekilde, bu sosyoekonomik statüdeki kadınların, eşlerinin vefatı, terk etmesi ya da boşanma gibi nedenlerle yalnız kaldıklarında, özellikle küçük çocukları da varsa, yoksulluk riski daha yüksek.
Toplumsal cinsiyet eşitliğini gözeten eşitlikçi ekonomik politikalar, adaletin ötesinde, daha güçlü, dirençli ve dinamik bir ekonomi için gerekli demiştik. Kadın istihdamının yüzde 30’larda kaldığı bir makroekonomik yapı, nüfusunun yarısını piyasa ekonomisine dâhil edemiyor demektir. Bu da piyasa ekonomisinin daha az rekabetçi, daha düşük katma değer üreten, daha düşük üretkenliğe sahip olmasına neden oluyor. Nitekim, ülkeler karşılaştırması kadın istihdam oranı ile kişi başına düşen gelir (ve daha da önemlisi üretkenlik) arasında doğru orantılı bir ilişki olduğunu göstermekte.
Öte yandan, kadın istihdamının %30’larda kaldığı bir makroekonomik yapının simetrik yansıması erkeklerin ev içi ücretsiz bakım ekonomisinde üretken olamaması ya da kısıtlı üretkenliği. Bu asimetri ekonomik ve sosyal yapıdaki çarpıklıklara işaret etmekte. İki örnek vererek açıklamaya çalışayım: Türkiye’de erkeğin ev dışında geliri kazanmak için piyasada (ücret karşılığı) üreten, kadının da ev içerisinde (ücretsiz) bakım üreticisi olduğu bir hane yapısı egemen. Ekonomik bir kriz olduğunda ve işsizlik arttığında, ya da kriz olmayan bir makroekonomik ortamda bile erkeğin herhangi bir nedenle işsiz kaldığı durumda, hane yoksulluğa sürükleniyor. Serkan Değirmenci ile Türkiye hanehalkı gelir ve harcama verileriyle yaptığımız bir çalışmada, hem kadının hem de erkeğin istihdamda olduğu hanelerin yoksulluk riskinin, sadece erkeğin istihdamda olduğu hanelerin riskinin yarısından daha az olduğunu bulguladık. Yani kadın istihdam oranının artması, ekonomiyi gelir yoksulluğuna karşı koruyan bir sigorta.
Asimetrinin öbür tarafına baktığımızda - erkeklerin ev içi ücretsiz bakım ekonomisinde üretken olamaması; ya da kısıtlı üretkenliği meselesine. 6 Şubat Maraş depremi sonrasında, kurtarma çalışmalarında paylaşılan bir anektod vardı. Eşinin vefatı sonrası küçük çocuklarıyla kalan bir babaya yardım ekibi, çocukların ayakkabı, kıyafet gibi ihtiyaçlarına dair numara-beden soruyor. Ve babanın hiçbir fikri yok. Yani kadın işini kaydeden babanın gelirini telafi edemezken, baba da annenin mevcut olmadığı bir durumda, çocukların bakım ihtiyaçlarını karşılamaktan aciz. Sonuçta hem piyasa ekonomisi hem de ücretsiz bakım ekonomisi ile güçlü, dirençli ve dinamik bir ekonomi için, rollerin erkekler ve kadınlar arasında eşit paylaşıldığı, yeterlilikler ve olanakların eşit olduğu bir yapı gerekiyor.
Feminist hareketin sembolik rengiyle bağdaşlaşan ‘mor ekonomi’ neyi savunur?
“Mor Ekonomi” toplumsal cinsiyet eşitliğini ve bakım emeğini merkezine koyan bir ekonomi tahayyülü. Feminist hareketin sembolik rengi olan “mor”dan ve ekolojik dengelerin, doğanın korunduğu “yeşil” ekonomi fikrinden ilham alıyor. Çıkış noktası feminist gündemde önemli yer tutan hane içi ücretsiz bakım emeğinin toplumsal refah açısından olmazsa olmaz bir ön koşul olduğuna, öte yandan buradaki cinsiyete dayalı dağılımın, piyasa ekonomisinde gözlemlediğimiz toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin (düşük kadın istihdam oranı, ücret uçurumu, mesleki ve sektörel toplumsal cinsiyet ayrışması gibi sorunların) kaynağında yattığına dair tespite dayanıyor.
Buradan yola çıkarak, toplumsal cinsiyet eşitliğini ve bakım emeğini merkezine koyan bir ekonomi için dört temel politika müdahale alanına dayandırdığı bir reçetesi var:
1- Herkes için erişilebilir ve kaliteli sosyal bakım hizmetleri altyapısının temini;
2- İşgücü Piyasasının eşitlikçi iş-yaşam dengesi için regülasyonu;
3- Az gelişmiş kırsal – tarımsal ekonomilerde, bakımı destekleyen emek yoğun iş yükünün (su veya yakıt toplama, kendi tüketim için gıda üretimi ve işlemesi, vb.) azaltılmasına yönelik fiziksel altyapının temini;
4- İlk üç ayağı destekleyen eşitlikçi, tam istihdamı ve bakım ekonomisini destekleyen makroekonomik politikalar.
Ayrıca toplumsal cinsiyet eşitliğini ve bakım emeğini merkezine koyan bir ekonomik modelin sadece eşitlik için değil, aynı zamanda sürdürülebilir, kapsayıcı, şoklara karşı dayanıklı ve istikrarlı bir ekonomi için de Yeşil Ekonomi ile birlikte tamamlayıcı olarak önemli bir işlevi olduğunu vurguluyor.
Ücretsiz bakım emeği ön plana çıkarıldığında ekonomi nasıl yeniden yapılandırılabilir?
Sanırım Mor Ekonominin özellikle ilk iki politika müdahale alanı bunun yanıtını vermekte.
Birinci ayak olan. sosyal bakım hizmetleri altyapısı, bakıma özellikle gereksinim duyan çocuklar, yaşlılar, uzun dönemli bakıma ihtiyacı olan hastalar, engelliler gibi toplumsal gruplar için destek sağlayan kurumsal hizmetleri sunan bir mekanizmayı içeriyor. Çocuk kreşleri, anaokulları, okul çağındaki çocuklar için okul sonrası ya da tatil dönemlerinde bakım ve geliştirici eğitim hizmetleri, yaşlılar ve engelliler için gündüzlü aktif yaşam merkezleri, uzun dönemli bakıma yönelik evde verilen profesyonel hizmetler gibi çeşitli alanları kapsayan bir sosyal hizmet altyapısı. Altyapı iki unsuru içerir: Birincisi ekonomik anlamda üretkenliği arttırır, ikincisi herkes tarafından erişilebilirliği refahı arttırır. Sosyal bakım hizmetleri bir altyapı yaklaşımı ile geliştirildiğinde, kişinin/hanenin satın alma gücünden, yaşadığı bölgeden, göçmenlik gibi dezavantajlı statüsünden bağımsız olarak ihtiyaç duyan herkes için erişilebilir olan bir kurumsal hizmetler ağını içerir. Çocuklar, hastalar, yaşlılar, engelliler gibi bakım hizmetlerine özel gereksinim duyan toplumsal grupların yaşam kalitesini iyileştirecek ve toplumsal refaha katkı sağlayacaktır. Böyle sosyal bir altyapı, tıpkı ulaşım, enerji, iletişim gibi alanlardaki fiziksel altyapılar gibi, ekonomik anlamda üretkenliği de arttırma potansiyeline sahiptir. Zira bakım yükümlülüğü olan sağlıklı yetişkinlerin üzerindeki hane içi iş yükünü azaltarak, işyerinde daha verimli olmalarını sağlar; özellikle çocuk bakımı ve gelişimi için olan sosyal hizmetler gelecek nesillerin üretkenliğini destekler; yaşlı-engelli-hasta destek hizmetleri ise önleyici ve koruyucu özellikleriyle sağlık ve sosyal sistem üzerindeki yükü azaltır.
Mor Ekonomide sosyal bakım hizmetleri altyapısını tamamlayan diğer ikinci önemli müdahale alanı işgücü piyasasının eşitlikçi iş-yaşam dengesi için yeniden düzenlenmesini içerir. Bakıma özellikle gereksinim duyan hane üyeleri için desteğin bir kısmı kurumsal ve büyük ölçüde gündüzlü sosyal hizmetler tarafından sağlansa da, önemli bir kısmı ücretsiz iş olarak hane içinde kalmaya devam edecektir. Mor Ekonominin tahayyül ettiği toplum yapısı, tamamen piyasalaşmış bir bakıma dayalı olmaktan ziyade, bakımı merkeze koyan dayanışmacı bir toplum dokusu içerisinde, ücretli ve ücretsiz bakım emeğinin uyumlu bir dengede olduğu bir sistemi öngörür. Bakım yükünün bir kısmını kamusal hizmetlere devrederken, ev içinde kalan ücretsiz kısmının eşitlikçi paylaşımı için iş-yaşam dengesi müdahaleleri gerekiyor. Örneğin, annelik izni ile eşit babalık izni, yeni doğan bakım izinleri dışında evde hastalanan, bakıma ihtiyaç duyan bireylerin bakımı için yasal izinler, bakım izni süresince tam ücretin ödenmesi sağlayacak bakım sigortası, iş-yaşam dengesine yönelik, çalışan erkekleri ve kadınları eşitlikçi koşullarda destekleyen esnek çalışma pratikleri (kısmen evden çalışma, kayan çalışma saatleri, sıkılaştırılmış iş haftası, vb.). En önemlisi ise tam zamanlı mesai saatlerinin, işyeri açma–kapanma saatlerinin insana yaraşır işler çerçevesinde denetlenmesi. 35-saatle sınırlanan yasal iş haftası ile 45-saatlik bir iş haftası arasındaki 10 saat fark, sadece kadınların değil, özellikle erkeklerin hane içi üretim saatlerini arttırmaları için önemli bir kaynak görevi görebilir.
Türkiye, ücretsiz bakım emeği açısından nasıl bir konumda?
Bakım emeğinin ezici çoğunluğu ücretsiz hane içi emekte ve kadın emeğinde yoğunlaşmakta. TÜİK zaman kullanımı istatistiklerine göre günde 146 milyon çalışma saati hane içi ücretsiz bakım işlerine ayrılmakta, bunun %85’i kadınların çalışma saatleri. Türkiye OECD ülkeleri arasında kadın istihdam oranında en sonda. Kadın-erkek ücretsiz ev içi çalışma saatleri uçurumu açısından en başta. Bunun bir uzantısı olarak ücretli bakım istihdamı (uzun dönemli bakım hizmetleri de dahil olmak üzere sağlık hizmetleri, ve erken çocukluk bakım ve okul öncesi eğitim de dahil olmak üzere eğitim hizmetleri istihdamı) toplam istihdamın sadece %12’sini oluşturmakta. Oysa Türkiye’nin içinde bulunduğu Avrupa ve Orta Asya ülkesinde ücretli bakım hizmetleri istihdamı toplam istihdamın yüzde 20’sinden daha fazlasını oluşturmakta.
Sonuç olarak ücretsiz bakım emeğinin iki eksende yeniden dağılımı için önemli yol kat etmemiz gerekiyor: Hane içi ücretsiz çalışmadan kamusal alanda ücretli istihdama dönüştürülmesi, yani bakım hizmetleri istihdamının toplam istihdam içindeki payının artması. Öte yandan, hane içinde kadınlar ve erkekler arasında daha eşit paylaşımı; yani erkeklerin ücretsiz bakım emeği saatlerinin artması.
1 MİLYONA YAKIN
YENİ İSTİHDAM
Bakım ekonomisine yatırım yapmanın ekonomik getirileri nasıl olur?
Bu soru için teşekkür ederim. Zira son dönemde bir araştırmacı olarak çalışmalarımın odaklandığı bir konu. 2015’te Türkiye verileriyle yaptığımız bir çalışmada sadece erken çocukluk bakım ve eğitim hizmetlerinin gelişmesine yapılacak yatırımların, kreş ve ana okula kayıt oranında OECD ortalamasına erişmesi için, GSYH’nin takriben yüzde 1,2’sine denk gelecek bir kaynağı gerektirdiğini ortaya koyduk. Ancak bu miktarda bir yatırım yapıldığında yaratılacak yeni işlerin sayısı (gerek sektörün kendisinde gerekse arkaya bağlar ile ilişkili diğer sektörlerde) 1 milyona yakın yeni istihdama denk geliyor. Aynı miktardaki yatırımı inşaat ve fiziksel alt yapı projelerine yönlendirdiğimizde ise Türkiye ekonomisi bunun sadece üçte biri kadar iş yaratıyor. Ayrıca yaratılan istihdam, bakım hizmetlerine yönlendirildiğinde toplumsal cinsiyet açısından çok daha eşitlikçi zira bakım hizmetlerinde yaratılan işlerin aslan payı kadınlara giderken, inşaat sektöründe tersi doğrusu. Gene de bakım hizmetleri sektörüne yapılan harcamalar inşaat sektörüne yapılan harcamalara göre 3 kat daha fazla iş yarattığından, erkek istihdamı üzerindeki toplam etkisi neredeyse aynı. Bu çalışmada ayrıca yoksulluk üzerindeki etkilere de baktık. Bakım hizmetleri sektörüne yapılan harcamalar yüksek istihdam katsayısı nedeniyle yoksulluğu azaltmada, inşaat sektörüne yapılacak benzer miktardaki harcamaya göre çok daha etkili.
Yani, bakım ekonomisine yatırım yapmanın ekonomik getirileri:
• Çok sayıda yeni istihdam olanaklarının yaratılması (emek yoğun bir sektör olan bakım hizmetleri sektörünün istihdam katsayısının yüksek olması nedeniyle);
• Daha çok istihdam yoluyla daha çok gelir yaratılması, yoksulluğu ve yoksunluğu azaltılması;
• Daha çok istihdam ile makroekonomik açıdan işsizliği azaltılması, işgücüne katılım ve üretkenliğin artması;
• Bakım hizmetlerine erişimin yaygınlaşması ile kadınların işgücü üzerindeki ücretsiz emeğe dayalı zaman kısıtlarının hafiflemesi, kadınların kamusal yaşama, eğitime, istihdama katılımını artması (bu ayrıca özellikle kadınların istihdam edildiği işlerin yaratılması ile, yani kadınlara işgücü talebinin artması ile de destekleniyor);
• Sonuç olarak toplumsal cinsiyet eşitliğinin gelişmesi;
• Özellikle erken çocukluk gelişim, bakım ve okul öncesi eğitim hizmetlerine yapılacak yatırımlar ile bu hizmetlere erişimin satın alma gücünden bağımsız tüm çocuklar için sağlanması yoluyla, çocuklar arasındaki eşitsizliklerin azaltılması,
• Gelecek nesil insan sermayesine yatırımlar ile makroekonomik üretkenliğin arttırılması;
• Okul öncesi çağdaki çocukların ötesinde, okul çağındaki çocuklar, yaşlılar, engelliler, hastalar gibi bakıma özel ihtiyaç duyan grupların refah düzeyinin arttırılması; yaşadıkları hanelerin satın alma gücünden bağımsız olarak kaliteli hizmet erişimi ile eşitsizliklerin azaltılması;
• Üzerinde bakım yükü olan esas çalışma yaşındaki yetişkinlerin kamusal alana katılım ve üretkenliklerinin artması;
• Sağlık ve sosyal güvenlik üzerindeki yüklerin azalması.